18 Mart 2014 Salı

gösteriş, ki en kötüsüdür.

Biraz sonra anlatacağım kısa olayın sadece bizim ülkemizde yaşandığına inanıyorum:

Otobüse bir kadın biniyor. Yaşından ve yaşıyla son derece örtüşen telaşlı davranışlarından ötürü birkaç sene sonra"teyze" sıfatını rahatlıkla uygun görebileceğimiz bir kadın. Biner binmez akbil basıyor, hızlı hızlı adımlarla kendine boş bir yer edinmeye çalışıyor otobüste. İneceği duraktan emin olamadığı için şoför koltuğuna yakın bir yerlerde beklemek aklına yatıyor. Otobüs hareket ettiğinde içini hafif bir rahatlama kaplıyor, zor kısım gerçekleştirildi, varılacak noktaya onu götürmesi planlanan otobüs seçimi tamamlandı, akbiller basıldı, tutunacak bir sap bulundu, ve yolculuğa hazır...

Birkaç durak geçtikten sonra kadının içinde yeniden bir şüphe tohumu beliriyor. Neden otobüsün geçtiği hiçbir semt onun aklında kalan halleriyle değil? Acaba güzergah mı değişti? Hatırlayamıyor olabilir mi? Daha da kötüsü... Yanlış otobüse mi bindi????

Bulunduğu noktadan bağırıyor kadın, "Şoför bey bu otobüs x durağından geçmiyor mu? Şoför bey???"
Yanındaki son derece iyiliksever ve yardım etmeye her daim hazır adamlar topluluğu "Ablacım sen yanlış binmişsin. Bu otobüs ordan geçmez, sen şimdi iki durak sonra ineceksin, karşıya geçip xxxbb otobüsüne bineceksin, sonra o otobüsten minibüs yolunda inip biraz yürüyeceksin..." O sırada yardım etmek için çabalayan insan seslerini bastıran son derece yetkili bir ses duyuluyor. "Abla bak şimdi, burda durak yok ama ben şimdi seni indireyim, karşıya geç, ters istikamette tekrar bin. İnerken dikkat et, yan taraftan arabalar hızlı geçiyor, hadi hadi acele et biraz bak saatim geçiyor." Teyze telaşlı adımlarla kalabalığı yara yara kapıya ilerlerken ben insanların yardım etmete ne kadar meyilli olduklarını, problem çözmeye bayıldıklarını düşünerek gülümsüyorum. İyi ya!! diyorum içimden, küçük bir mutluluk kaplayacakmış heryeri gibi yerimde hafif hafif hareket ederken teyze iniyor ve herşeyin çehresi birden değişiyor. "Bilmem nereye gidecek, bindiği otobüse bak!! Hayır önde yazıyor bir de ana durakların adı, hiç mi bakmazsınız arkadaş! Hayyyyret bişe yaaa (alaycı gülümsemeler)"

Tanıdık geldi mi? Ben bu olayın aşağı yukarı benzerlerini defalarca kere yaşamış olabilirim.
Sizin karşınızdakine yaranan, yanınızdakine de salak bunlar yeaaa keh keh diye böbürlenen aklınıza sıçayım.
Bir kere de iyilikte istikrar tuttur ey insanlık, hepiniz hevesimi kursağımda bırakıyorsunuz.

11 Mart 2014 Salı

bu bir kelebek, resmen öyle.

Parmaklarına bakıyorum, bir erkeğin elleri olamayacak kadar ince ve güzel.

Birşey anlatırken duraklıyor sık sık, alt dudağını ıslatıyor, vücut dilini kullanarak elleriyle bir şeyler anlatmaya devam ediyor, kimi zaman kaşlarını çatıyor farkediyorum, çoğu zamansa o en sevdiğim alt dudağını aşağı sarkıtan gülümsemesi yüzünün orta yerinde. Kendi içimden isim taktım o gülümsemesine ki onun bile haberi yok bundan, gurur duymalı şefkat gülümsemesi o, hemen tanıyorum.

Sabah eğer ki uzun uzun yolları aşıp gelip beni evden almamışsa, mutlaka otobüs beklerken arıyor, o saatte nereden bulduğunu asla anlayamadığım bir enerjiyle cevap beklemeden konuşuyor, ne tatlı ki hep ama hep anlatacak bir şeyleri var.

Arkadaşları aylar önce bizi ilk kez birlikte gördüklerinde, gözlerinden kalpler fışkırdığını söylüyorlar, tamam bunlar bulmuş birbirini diyorlar.

Benim arkadaşlarımsa beni üst üste birkaç kez tek görürlerse, o nerde yaa özledik, çağır gelsin diyorlar. Benim gibi, onlar da onu özlüyorlar.

Ona doğru koşarak gidip sarıldığımda gerçekten nerede olursak olalım, havaya kaldırıyor beni, bak benimle dalga geçme kendi etrafında döndürürüm seni diyor. Beli ağrıyacak diye korkuyorum, ben güçlüyüm diyip kendi etrafımda çeviriyor, bense nefesimi tutup gözlerimi kapatıyorum.

Bambaşka şeyler konuşurken beni susturuyor, çok güzelsin hemen beni sevdiğini söyle! diyor. Gülümsüyorum, söylemiyorum, söyletene kadar ısrar ediyor. Isrardan nefret eden beni o kadar güzel idare ediyor ki. Elini ilk defa tutmaya çekindiğim zamanlarda ama bak bu tünelin altı çok dar, seni elinden tutup geçirmem lazım diyor, bir daha da o eli asla bırakmıyor. Ben de sıkı sıkı tutunuyorum eline, dünyanın en güçlü kavrayan, en güven verici, en dürüst, en sıcak eli sanki o el.

Hayatımda ilk defa bir insanın sinirlenmesini çok karizmatik buluyorum, çok!

Ufacık bir yardımım dokunduğunda, ufacık bir hediye aldığımda bile o kadar minnettar oluyor ki, utanıyorum. Annesinin benim için ördüğü açık pembe bereyi takmam bile bir mutluluk onun için, onun mutlu suratı da benim için.

Yapıcam dediği şeyi yapan erkek cazibesiyle küçük küçük engelleri aşıp bana doğru ilerliyor, ben de o yolun sonunda kollarım açık onu bekliyor olacağım.

Tuhaf hisler bunlar, gecenin bir yarısı kelebekli melebekli başlıklar attıracak kadar tuhaf.