8 Ekim 2013 Salı

konumuz: yapacağım dediği işi gerçekten yapan insan cazibesi.

Kürk Mantolu Madonna'yı hediye edip sonra " niye okumuyosun :( " dediğim için üzülen, gün boyunca bulduğu her boşlukta -uçakta & toplantı arasında ve otobüste- kitabı okuyup bana oradan alıntılar yapan, üstüne bir de gerçekten beğenip kitabı bitirince konuşalım mı tadı damağımda kaldı diyen insana ne denir? Peki elini sürmediği yüksek lisans tezine "bugün başlıyorum!" dedikten sonra gerçekten başlayan insana ne denir?

Ben size söyleyeyim, aslında adıyla müsemma, unique.

7 Ekim 2013 Pazartesi

you're not the boss of me.

Her insanın hayatının bir döneminde "azınlık" olmayı yaşamasını isterdim. Etnik, dinsel veya cinsel olarak. Farketmez. Böylelikle bu bahsetmiş olduğum azınlıklardan türeyen küfürlerin aslında ne kadar aşağılayıcı ve hatta can acıtıcı olabildiğini anlayabilirdik. Ucu bizim tercihlerimize veya yaşantımıza dokunmayan hiçbir şeyi asla ama asla algılayamıyoruz çünkü. (Çoğunluk da olsak anlayamıyoruz gerçi, neden ağaçların kesilmesine bu kadar karşı çıkıldığını anlayamayan adam veya neden okula girerken baş açmaya itiraz edildiğini bilemeyen kadın gibi.) Ortada gülünecek veya dalga geçilecek bir durum olmadığını, azınlık olmak demenin ilelebet dışlanmak, arkadaş muhabbetlerinde dalga geçilmek demek olmadığını görürdük belki.

Haftasonu bir film izledim festivalde (spoiler alert). Sadece erkek öğrencilerin öğrenim gördüğü bir yatılı okulda, bir grup öğrenci eşcinsel olan diğer ikisinden daha üstün olduklarını, onların "yanlış yaratıldığını", bu yüzden de yapacakları her türlü işkence & taciz ve aşağılamayı hak ettiklerini düşünüyorlar. Özellikle de daha çelimsiz yapıda olan bir tanesinin. Geniş omuzlu, polo yakalı zenginliklerine eşcinselliği yakıştıramadıkları aşikar.(Filmin sonlarına doğru o çocuğun okulu bitirdikten sonra intihar ettiğini ve erkek arkadaşının işkencecilerden birinin düğününe katıldığını görüyoruz. Düğün hediyesi olarak intihar eden sevgilisinin küllerinin bulunduğu vazoyla birlikte, geline evlendiği adamla ilgili gerçekleri anlatıyor. Ne kadar zorba, ne kadar kendi dünyasının doğrularıyla yaşayan bir adam olduğundan, bu konuların konuşulmadan sürdürülecek bir evlililiğin eksik olacağından bahsediyor. Gençliğinde yaşadığı travmalar yüzünden içten içe öfkeli, ancak anlatırken bir o kadar sakin. İlerideki bir sahnede ise, sağ kalan çocuğu damadın oğluyla birlikte kapalı bir odada görüyoruz. Damadın oğlu fotoğrafa meraklı, çocuk fotoğrafçı. Birlikte kırmızı odaya girdiklerinde, sinema salonundaki elle tutulur gerginlikten ötürü herkesin çocuğun birazdan tacize uğrayacağını düşündüğüne yemin edebilirim. Adam eşcinsel, sapık değil, pedofili hiç değil.)

Azınlıklardan yola çıkarak, insanların eşcinsel bir erkeğin tüm erkeklik adına bir tehdit oluşturmadığını, eşcinselliğin önüne gelen herkese saldırmak & tacizde bulunmak anlamına gelmediğini ne zaman kafalarına sokacaklarını çok merak ediyorum. Ha tabi, heteroseksüel erkeklerin tüm kızlar adına bir tehdit oluşturduğunu kabul edecek kadar kendinizden geçtiyseniz, o konuda daha fazla birşey söyleyemeyeceğim.

Sanırım dünyaya çok kızgınım.

4 Ekim 2013 Cuma

tutulma

Kimilerini gözyaşlarına boğan ağaç, kimileri için yalnızca yolu tıkayan yeşil bir engeldir.
İnsanın kendi neyse, gördüğü de odur.


-William Blake-

1 Ekim 2013 Salı

here's my comeback on the road again

Geçenlerde HIMYM'nin son sezon ikinci bölümünü izlerken kafamın içindeki boşluklar bir anda muhteşem bir şekilde doldu. Robin Barney'nin kardeşinin boşanmasının onu düğünden vazgeçirmesinden endişeleniyordu, bunun üzerine -sanırım- Lily "It's not sense. Is your relationship that fragile?" gibi birşey dedi.

O an. Hayatımın en büyük aydınlanmasını ve rahatlamasını, mutluluğunu yaşadım. Herşey bir kez daha yerli yerine oturdu.
It's not that fragile.




Sevgiler.