27 Haziran 2013 Perşembe

it's always fun to be a loser

Small talk sevmiyorum, yapamıyorum. Eğer tek başıma geçirmem gereken 1-2 saatim varsa, hiçbir zaman "dur birini arayayım da onunla otururken vakit geçer" demedim (2. derece arkadaşlıklardan bahsediyorum tabi).

Naber napıyosun?
Hayat nasıl gidiyor?
Yaşıyo musun sen yaa?
Oo hayırsız!
Naptın?? ve daha niceleri..

TEZ ZAMANDA BİTİN!

Oturduğun yerde yapılan ayaküstü muhabbetten gerçekten o kadar sıkılıyorum ki, hayatımın yarısını bu tip konuşmalardan kaçınarak geçiriyorum diyebilirim. -Hayatın nasıl gittiğinin bir özeti yok, evet yaşıyorum ve ben seni aradığıma göre demek ki hayırsız olan sensin.- Tüm bunlar yerine gerçekten SAÇMA SAPAN bir konu üzerinde saatlerce konuşmaya varım (sence 1 mi daha ciddi yoksa 9 mu? gibi). Varsın insanlar bana tuhaf desin, amaaaan huysuz desin, otobüste 2 saat yanyana oturduk anlamsızca camdan dışarı baktı ve boş gözlerle gülümsedi desin.

Please no chitchat around me, I'm a total chatterbox.

PR

Çok nazik bir o kadar da sinir bozucu bir beyefendi tarafından yeni yazılmaya başlanan olan bu blogu okuyunuz, okutturunuz efendim.
Benden iyi olmasın, iyice bir kişidir.

bencebendeyazarim.blogspot.com

25 Haziran 2013 Salı

my soulmate is a girl, unfortunately.

Gerçekten Melis Danişmend'in ruh ikizim olduğu yönündeki şüphelerim gün geçtikçe güçleniyor. Mütemadiyen ofiste dinleyip hüzünlü hüzünlü gülümseme peşindeyim.

Seni de kimse anlamıyor sanırım Melis, beni de. Aslında hiç de hırçın değiliz biz di mi, sadece yıllar içinde vardığımız nokta bu. İkimiz de biliyoruz ki içimizde bir yerde makul bir insan var, ama şimdilik öylece duruyor kimbilir neye yarar.

20 Haziran 2013 Perşembe

istek parça

Kendimi bildim bileli Yeni Türkü konserine gitmek istiyorum. Kendimi bildim bileli de gel gidelim hadi koş diyen olmadı.
For your information.

Tks.
Selen


*Edit: Gerçekten hızlısın. Yine de bu ünvanı kimseye kaptırmayacağım, challenge accepted.

19 Haziran 2013 Çarşamba

no, woman. please no cry

Sahile gidip yanımda sevdiğim insanlarla ÖLÜMÜNE yatmak istiyorum. Hepimiz üstü minderli şezlonglarımızı denize doğru döndürelim, yanımıza şemsiyeli içkilerimizi alalım ve sol ayağımızı minimum çabayla sağ ayağımıza değdirerek tatlı tatlı kaşıyalım. Alnımızdaki endişe kırışıklıkları gider o zaman diye düşünüyorum, sandalyede otururken anlamsızca kastığımız bacağımız gevşer, başımız daha az ağrır. Tek dert kollarım çok yandı, krem de çantanın en dibinde kalmış hay allah olur. Üzerimizde şile bezi elbiselerle gece kuma yatarız, kalk yerine yat diyen olmaz, aksine herkes gelir yanına uzanır. Sabah yediğin zeytin mutlaka kekiklidir, öğlen üzerinde havluyla hem zıplayıp hem ekmek arası bişeyler kemirirsin. Gündüzün güneş yanıklarını gece rüzgar üfler. Uykuyla uyanıklık arasında ışığı görene kadar sohbet edersin - konu saçmasapan bile olsa her zaman çok önemli ve ciddidir.

Vücudumun sofra tuzuna değil, deniz tuzuna ihtiyacı var ve ben o tuz için dünyanın orta yerinde ağlıyorum.

13 Haziran 2013 Perşembe

I'm the hero of the story, don't need to be saved.

Gece gelen bir mesajla düşünceli biri benimle Melody Gardot konserine gelmek istedi, sonra aceleyle bilet aradık ama 540 aydır Biletix'te bekleyip duran biletler benim gitmemin kesinleştiği gün bitmiş. Biletix bitti demese de, alıştıra alıştıra söylese de bitmiş. Sold out. Yes baby, that's how I roll when something good happens.

Doğumgünü hediyem olan One Love da iptal oldu. Of course.

Ofisteki çay demli değil, ben açık çay sevmiyorum.

Yaz tatili için birsürü izin aldım, şimdi şaşırtıcı bir sürprizle tatilimi biraz daha uzatmak istiyorum ama söyleyecek yüzüm yok. Ofiste sürekli müzik dinleyip sadece izin almak için müdürümün yanına gitmem biraz tepki toplayabilir gibi düşünüyorum. Saçmasapan bi hareketle gidip eski müdürüme söyledim, yine sizle olsaydık ben var ya bu yaz işe bile gelmezdim, sürekli gezerdim dedim. "Evet güzel olurdu, bence sen git 1 ay takıl iyice doy tatile, öyle gel işe derdim ben olsam" dedi. Yani. :(.

Geçen gün Pilates hocasıyla tatlı tatlı sohbet ederken "aaa bakiyim dişlerine?" dedi.

Bir de şunu farkettim ki ben bu bloga ne yazarsam gerçekleşiyor, o yüzden gözlerimi kapıyorum ve dileğimi diliyorum. Regina Spektor'ı İstanbul'da görmek istiyorum, o Regina buraya gelecek!!

Bunları yazarken kafamı bi kaldırdım, ofiste birsürü rengarenk uçan balon var.
Baya garip şeyler oluyor, orası kesin.

12 Haziran 2013 Çarşamba

sakin ol liseli.

Aklın yolu kesinlikle bir değil. Kesinlikle. Barışa giden yol aslında A ve B noktası arasına çizilecek ufacık bir dikmeyle sağlanabilecekken, problemin çözülmeme yoluna gidildiğine tanık oluyoruz günlerdir. Lisede geometri dersini anlamak ve dinlemek istemediğimizde sinirlenip ergen seslerimizle bağırdığımız gibi, yani aynı bir liseli gibi.

17 yaşın "benim bakış açım en doğrusudur!!" şeklindeki sabit fikri, "çıkışa gel mevzu var" zihniyeti ve kapıyı çarpıp dinlemeden çıkma inadıyla.

Demek ki bazen ergenlik kalıcı.

10 Haziran 2013 Pazartesi

update

Blog yazma kanalında tıpa varmış meğer, 1 sene boyunca blogger'a giriş yapmayınca biriken bütün sular boşaldı sanki dün. Şimdi de adeta yazmadan duramıyorum. Yolda yürürken bile blog yazıyorum kafamda. Hayatı hep uçlarda yaşa Selen.

Az evvel 1 sene önce yazdıklarıma baktım da, Melody Gardot Türkiye'ye gelsin demişim. Geliyor. Resmen geliyor. Ama gidecek kimse bulamadım, sürekli Merhaba Melody Gardot dinler misin? diye dolaşıyorum ortalıkta. Bakalım umudum var. Hala duyurmadığım mecralar var, kampanya yapıyorum her yerde.

Sonra HK'ya gittim geldim. Sevdim.

Bahsettiğim oyunları izledim. Sevdim.

Merve Engin'in başka oyunlarını da izledim. Sevdim.

Çok beğendiğim gözlük: Benim oldu.

O şaraplar hala dekor gibi odamda.

Sosyal medya tamlamasına deli gibi alıştım. Günde 3 defa sosyal medya demeden gün benim için tamamlanmış sayılmıyor. Öyle ki gün içinde söyleyemediysem, yatmadan önce 3 kere sosyal medya.sosyal medya.sosyal medya. diyorum ve öyle uyuyorum.

Great Gatsby'i okudum. Sevdim. Filmi 3 boyutlu geldi. Caz çağını anlatan bir filmi asla 3 boyutlu izlemem dedim, gitmedim. Ama gitsem onu da severdim.

Bütün bunların yanısıra hala notalıyım & neşeliyim.
10 Haziran 2013. Hayatımı update ettim.

jim halpert, seni ailece beğeniyoruz

Ya ben baya mutluyum. Niye öyle oldu o durduk yere? Çok güldük, ağlamayalım? Office izleyip aptal aptal pencereden bakarak sırıtıyorum.

Hayırdır inşallah.

9 Haziran 2013 Pazar

bir soru

Az önce "hayat ne kadar da güzeeeel, insanlar ne kadar da iyiii, lalalaaa.." derken ağzıma attığım bi çatal dolusu pilavın, dilimi aşırı derecede yakmasıyla RESMEN RENCİDE OLDUM. Hakkında bu kadar iyi konuştuğum hayat neden bana devamlı kötü sürprizli hediye kutuları hazırlıyordu? Neden hayatla aramdaki ilişki hala platonik, neden ben ona son derece bağlıyken, o bana naber bebeğim ben seni ararım diyip dönmüyor? Bilmiyorum. Yine de içimdeki iyimser "hmm, bence hayat da sana karşı boş değil" diyince gemilerim hemen suya iniyor (tamam haftaiçleri genelde anlaşamıyoruz ama haftasonları ikimiz de izinli olduğumuzda ortalık yeşil çimenli Amerikan banliyöleri kadar huzurlu).

İnsanlara olan sevgimse artık aptallık gibi. Baya baya herkese sarılasım var bu ara. Durup durup gelin sizi öpücem diyen Levent Kırca gibi dolaşıyorum ve halimden zerre pişmanlık duymuyorum. Merhaba, ben insanları çok seviyorum, anlaşamıyorum ama çok seviyorum. Canlarım insanlar. Sizi seviyorum.

Son paragrafta ise bahsetmek istediğim konu, beklemediğiniz bir insandan gece yarısı aniden gelen "BİR SORU: Neden bloga ara verdin? Ben okudum, güzeldi" cümlesinin bana bilgisayarı açtırması.

Ben söz verince tutarım:)