12 Ağustos 2010 Perşembe

bir düşük tansiyonlunun dram dolu, gam yüklü hayatı

Başım deliler gibi, çılgınlar gibi dönüyor dostlar. Adeta türk filmlerinde gazinoda namusuyla şarkı söyleyen filiz akının içkisine ilaç atıldığında, ekranda bi yörünge etrafına yerleşerek dönmeye başlayan küçük filiz akın kafacıkları gibi. Bilemiyorum bu esas-kız-sarhoş-oldu-ve-şuan-bunu-anlatmaya-çalışıyoruz görüntüsü canlandı mı kafanızda. Olmadıysa gördüğünüz en yakın televizyona koşup samanyolu tv'yi açın, illa ki rastlıcaksınız. Her neyse.. Baş döngümün sebebi çağımızın ilginç isimli ve "öldürmem ama süper süründürme garantim var" sloganlı hastalığı vertigo. Daha doğrusu ben artık buna kanaat getirdim. Bu sonuca kendim vardım diyorum çünkü gittiğim tüm doktorlar türk filmi doktoru çıktı. Yani her hastalığı steteskopla göğüs dinleyerek teşhis eden ve tedavi olarak ne olursa olsun bol istirahat ve iyi bir beslenme veren hekimlerdi kendileri. Vertigo olabilir aslında ama umuyorum ki değildir, siz gidip bi uyuyun bakalım bence geçicek, evet sıradaki! laflarını duya duya modern tıbba olan inancımı çökerttiler. Sezerciğin annesi, erol taşın karısı hülya koçyiğit gibi yata yata, dinlene dinlene bi hal oldum ama hala ayağa kalktığımda yer olduğundan 2 adım daha yüksek görünüyo gözüme. Bazen de gözümün önündeki görüntü fıjt diye kayıyo, hayatı profesyonel makine alanların ilk iş olarak çektikleri flu gibi bulanık gibi resimler halinde yaşıyorum bi müddet. Artık ben de saat üçte ilacım var, almazsam mazallah dağlara taşlara gibi somut çözümler istiyorum. Çok mu şey istiyorum? Aksi taktirde bundan sonraki adımım araba çarpmasıyla kör olmak, sonra da ameliyat olup gözüme sarılmış 59 metrelik sargıyı döndüre döndüre o doktorlara çıkarttırmak olucak. Demedi demeyin.

Hiç yorum yok: