18 Eylül 2014 Perşembe

incecik.

Sevdiğinin elini kendi eline aldığında, avucunun içindeki çizgileri hafızasına kaydetmeye çalıştı. Serçe parmağının altından başlayıp işaret parmağına kadar uzanan upuzun bir hayat çizgisi dedi içinden. Beraber geçirmeyi umut ettiği bir hayatın, batıl inançlara göre sembolü olduğu söylenen çizgisi. Elini uzatıp sevgilisinin dudaklarını araladı, alt çenesinde bulunan ve diğer dişlere göre daha geride duran dişi iki parmağıyla tuttu, sevdi. Günler geçtikçe hasret ağırlaşacaktı biliyordu. İşte o zamanlarda bu dümdüz sıralı diğer dişlerine nazaran daha çekingen duran bir taneyi düşünecek ve gülümseyecekti. Elini çekti.

Hayatında belki de ilk kez, minnet, gurur, bağlılık, şefkat duygularıyla aşk iç içe geçmişti. Benim diyordu, bu erkek eli olamayacak kadar güzel ellerdeki tırnaklar, başının hemen önünde duran saç döneği, ağzının azıcık üst tarafında duran küçük kahverengi ben. Hepsi benim. Fiziken değil, evet, ama kalben benim.

Son ana kadar sarıldı ona, hissettiği herşeyi daha sonradan hatırlamak üzere tek tek aklına yazdı.
Evet, parmaktaki incecik bir kağıt kesiği gibiydi gitmesine izin vermek. Kanaya kanaya değil, ince ince acıtacaktı.
Sızı kelimesi içinde 2 tane uzun-ince harf barındırdığı için anlamsız gelmişti ona her zaman ama o anda çok mantıklı olduğunu düşündü. Sızı gerçekten de iki tane upuzuuun, incecik I harfiydi. Bir ince I onun parmağında, diğeri ise sevdiğinin.


***Sonbahar bitecek, kış gelecek.
Kış bitecek, ilkbahar gelmeden sevgilisi gelecek.
Bu sene Şubat ayı ilk kez onu bahardan önce sevgilisine kavuşturacak.

Demem o ki, seneye bahar, tüm zamanların en güzel mevsimi olacak.

Hiç yorum yok: