26 Aralık 2011 Pazartesi

acem kızı, çeçen kızı, sen allar giy ben kırmızı

Geçen hafta ofiste mahallenin pek sevilen, "errrrkek gibi harbi kızı", bıçkın bir Türkan Şoray tiplemesi olarak takılıyordum (kendi kendime, içimden takılıyordum, onlar dışarıdan gömlekli bir kız gördüler sadece). "Ullan gebeeeş! Üstte başta desen yok, para desen nanay! Kader cilvesini yapmış, hayat kelek çıkmış boşveeeer.. Gönlümüz zengin bizim be abla! Cep bakımından fakiriz ammmaa his bakımından kallaviyiz icabında.." diyordum laptopa -alaycı bir acıyla- bakarken. Öyle fakirdi ki içim. Öyle serkeştim ki. Yere eğilip haydi bakalım kemiiik diyerek zar atasım, basma etekle Turist Ömer'e varasım vardı. Ruhum bunu istiyordu resmen. Ne saraydaydım ne de handa, bir zalim ocağında yapabileceklerimi düşünüyordum. Fakat ne gam, tam da akşamında laptopuma bir mail düştü. "29 Ekim'de fazladan çalışan arkadaşlar tatil haklarını 30 Aralık'ta kullanabili..."

Kuzum, arabayı hazırlar mısınız lütfen? Yarım saate kadar evden çıkıyorum. Rıza efendiye de söyleyin akşama sofrayı hazır etsinler. Akşama küçük bir ziyafet tertip ettim kendime, bir kuş sütü eksik olsun istiyorum. Kristal bardağın dibindeki zenginlik göstergesi olan bir parmak viskimi de unutmayın rica ediciim. Mavi duvarlı, üzerinde kuş resimleri olan merdivenlerin başında Mango'dan 29.99'a aldığım elbisemle dikilmeyi arzu ediyorum. Ah hayat ne kadar da şampanya, ne kadar da fondan değil mi? Şu paçoz mahalle dilberini de alın karşımdan, müştemilatta yesin o.

Gidelim şekerim.

Hiç yorum yok: