7 Şubat 2010 Pazar

kaldırım serçesi

Elleri de kendisi gibi küçücük bir insan. Hiç tanımadığım ve ben hayata gelmeden 25 sene önce son zamanlarını yaşamış olmasından ötürü tanıyamayacağım biri. Hem bu zamana kadar gördüğüm en "Fransız" kadın, hem de alabildiğine parizyen tarafıyla çelişecek kadar üstüne basa basa telaffuz ediyor r'leri. Ben de ne zaman boğazım ağrısa, televizyona tahammül edemeyecek hale gelsem, ışığı kapatıyorum ve ona ait müzik klasörünü açıyorum. Hayranlık duymamak zaten elde değil, hakkında yeni birşeyler öğrendikçe veya daha önceden defalarca dinlediğim bir şansonunu açıp tekrar tekrar, neredeyse dilimin üzerinde yanık bir tat hissedene kadar dinleyince. Hiçbir zaman yeteri kadar temiz olmamış, iyi giyinmeyi veya belki de güzel bir şişe şarap seçmeyi bilmemiş bir kadın sesinin insana kattığı zenginlik çok garip geliyor bana. Kendisi de büyük ihtimalle takdirlerini bir avuç bozuk parayla gösterebilecek güce sahip insanların, sokakta şarkısını duydukları anda merakla camı açıp kulak vermelerini tercih etmiş, zamanın büyük sinema salonlarında verdiği konserler yerine. Şimdiyse onun nefes alabildiği zamanlardan çok çok sonra odamda oturmuş, sesinin şarkı sözünden bağımsız olarak bana anlattıklarına hayran kalıp onunla ilgili birşeyler yazmak istiyorum. Minicik bir kadının kocaman sesi dolduruyor odayı ve ben kendi kendime hediye ediyorum kaldırım serçesi Edith Piaf'ı.

İnsan büyük de olsa
Toz olacak sonunda
Bırakacak ardından
Unutulmaz bir şarkı
Çünkü unutulur tarih
Bir havadır anılan
Üç zamanlı bir şarkı
Tam da Parisli olan...

Hiç yorum yok: