28 Aralık 2011 Çarşamba

simgesel.

Hayatınızı Faber Castell 48'li pastel boya gibi de yaşayabilirsiniz, Nurşah Ltd. Şti. 6'lı pastel boya gibi de. Altın sarısı, gümüş rengi ve fuşyayı bünyenize katıp katmamak size kalmış.

Sanırım o kadar rengi barındıranlar hiçbir zaman çok kararlı olamayanlar, arayışla keşfedenler. Yolumdan şaşmam diyenlerse tek ton mavi ve tek ton yeşille devam etsinler. Ama uyarırım ki gün gelecek deniz ve gökyüzünü aynı boyayla boyamak zorunda kalacaklar. Pişman olacaklar.

MAVİ diye tutturarak sıkışıp kalmak ve turkuazla camgöbeğini görememek de var.

26 Aralık 2011 Pazartesi

acem kızı, çeçen kızı, sen allar giy ben kırmızı

Geçen hafta ofiste mahallenin pek sevilen, "errrrkek gibi harbi kızı", bıçkın bir Türkan Şoray tiplemesi olarak takılıyordum (kendi kendime, içimden takılıyordum, onlar dışarıdan gömlekli bir kız gördüler sadece). "Ullan gebeeeş! Üstte başta desen yok, para desen nanay! Kader cilvesini yapmış, hayat kelek çıkmış boşveeeer.. Gönlümüz zengin bizim be abla! Cep bakımından fakiriz ammmaa his bakımından kallaviyiz icabında.." diyordum laptopa -alaycı bir acıyla- bakarken. Öyle fakirdi ki içim. Öyle serkeştim ki. Yere eğilip haydi bakalım kemiiik diyerek zar atasım, basma etekle Turist Ömer'e varasım vardı. Ruhum bunu istiyordu resmen. Ne saraydaydım ne de handa, bir zalim ocağında yapabileceklerimi düşünüyordum. Fakat ne gam, tam da akşamında laptopuma bir mail düştü. "29 Ekim'de fazladan çalışan arkadaşlar tatil haklarını 30 Aralık'ta kullanabili..."

Kuzum, arabayı hazırlar mısınız lütfen? Yarım saate kadar evden çıkıyorum. Rıza efendiye de söyleyin akşama sofrayı hazır etsinler. Akşama küçük bir ziyafet tertip ettim kendime, bir kuş sütü eksik olsun istiyorum. Kristal bardağın dibindeki zenginlik göstergesi olan bir parmak viskimi de unutmayın rica ediciim. Mavi duvarlı, üzerinde kuş resimleri olan merdivenlerin başında Mango'dan 29.99'a aldığım elbisemle dikilmeyi arzu ediyorum. Ah hayat ne kadar da şampanya, ne kadar da fondan değil mi? Şu paçoz mahalle dilberini de alın karşımdan, müştemilatta yesin o.

Gidelim şekerim.

14 Aralık 2011 Çarşamba

yazın soğuk, kışın sıcak

Hayatta insanın kendine sağlayabileceği en büyük lüks, istemediği şeyi yapmamak sanırım. İşe gitmek, para kazanmak gibi temel mecburiyetlerden vazgeçin, satın anasını gençler, viva la boheme! demek istemiyorum tabi ki, en azından çalışmak istediğin alana yönelmek cesaretini veya paranı nasıl harcayacağının kontrolünü eline alabilirsin'i kastediyorum. Herkesin hayat tarzıyla orantılı olan büyük mecburiyetlere katlanmak gerek, evet, kabul ama küçük olanları niye kelepçe gibi takıyoruz ayak bileğimize?

Çok yoğunsun, başını kaşıyacak vaktin yok ama sinemaya mı gitmek istiyorsun? Git.
Ertesi gün erken kalkacaksın ama uykun mu yok? Uyuma.
Bir insandan çok da hazetmiyor musun? Sevme, boşver takılsın.

Niyetim başınıza bir Osho olmak değil ama herşey daha güzel olmayacak mı sanki yukardakileri yapınca? En fazla uykusuz kalırsın veya işlerin biraz gecikir ama karşılığında nefes alırsın. O "ben çok fedakarımdır, dürüstlüğüm en kötü özelliğim şekerim karşımdakini kıramıyorum ben:(((" diye dolaşan herkes aynen tarif ettiğim gibi yapıyor, biliyorum. Telefonu ısrarla çalarken sessize alıp "hiç konuşamam şimdi iki saat amaaaeen" diyen insanlar. Siz de iyi yapıyorsunuz bazen.

Sevgilimle Friends muhabbeti yaptığımızda ben hep Monica'yla özdeşleşirim, çünkü çoğu zaman elimde olmayan şeyleri de kontrol etmek isterim, yapmaya çalıştığım birşey yıkılınca ben de yıkılırım. Herhangi birşey için çaba harcadıysam zamanında, zemininin sağlam olduğuna inanmak isterim. Üzülürsem veya sinirlenirsem saplanıp kalırım, kabullenemem. Karşımdaki insan ne yaptığını anlasın diye ben de onun gibi davranmaya çalışırım, görsün isterim, sonra gün gelir 'ee sen de öyle yapıyosun ama?' der. Haklıdır, haksızımdır, zor yüzleşirim.

Çok fazla şeyden vazgeçiyorum değişmek, rahatlamak için. Alnımdaki Japon animesi kılıklı kocaman damlayı silip atıyorum. Saplantılarımın, mecburiyetlerimin çoraplarını sessiz sessiz çıkarıyorum, izin veriyorum, toprağa bassınlar.


Monica'dan vazgeçip Phoebe oluyorum.

12 Aralık 2011 Pazartesi

saçmasapan şiirli

Oyunlar, filmler, kitaplar , güzel müzik, mis kokulu kahve!

Şirin genç kız olmamak elde değil. Hem eskimiş konversim de var.
Bir de anlamlı gibi ama efsane anlamsız cümleler kursam.
Uyanıklıklara uyusam mesela? Veya ne biliyim uçurumlardan düşercesine havalansam gökyüzünde?
Zıt şeyleri bir arada söyleyip söyleyip "..çok şeyler kastettim yine bugün..." desem otobüste tutunurken.

Koşarcasına dursam, kusarcasına yutkunsam.
Otururken ayağa kalksam.


Hepsi de çok dolu, çok manidar cümleler değil mi...

Günümüzde şair olmamak insanın elinde değil dostlar, ben ne yapayım..

ılık

Arkadaşınız vardır, yaşam sevinci katar.

Çok soğukta atkı, çok sıcakta esinti, çok yağmurda altında bekleyeceğiniz tentedir.
Çayınızın şekeri erisin diye karıştırandır.
Kahvesinin yanındaki tek lokumu ikram edendir.
Suyunuzun içindeki kahve tortusunu kürdanla çıkarandır.
10 dakikalık mesafeden yanınıza gelirken, telefonla arayıp yolda muhabbet edendir.
Afyon dinlenme tesislerini bile dünyanın en güzel kafesi gibi hissettirendir.
Asla darılmayandır. Sarılandır.

Arabada arkanızda otururken bi parmağıyla gözlerinize silecek yapandır. Gün gelip ağladığınızda varlığıyla gözlerinizi silecek olandır.

Benim için Taygun Bulmuş'tur.

Sizin için kimdir?