25 Ağustos 2011 Perşembe

mute!

İnsan bazen çok sinirleniyor. Ağzından burnundan sinir fışkırıyor, sinir kuduzu oluyor, köpürüyor. Ben gürültülü ortamda çok sinirleniyorum mesela. Bir de misafir olarak kaldığım evin televizyonuna ait 8 adet kumandayı gördüğümde. Sabah evin sahipleri uyanmadan televizyonu açmak gibi bir lüksüm olmadı hiçbir zaman. Beceremiyorum ben, alet edevatla anlaşamıyorum. Derin bi nefes alıp gözüme en az komplike gözüken kumandayı seçiyorum ve 2 yaş zekasıyla hemen dikkatimi çeken kırmızı düğmeye basıyorum. Tabi ki de ekranda AV..INTRO.. falan böyle bişeyler yazmaya başlıyor, napıcağımı bilemeyip biraz bakındıktan sonra kravatlı bir sayı olan 1'e basmaya karar veriyorum. En devletli sayı o çünkü, sözü geçer, açar televizyonu diyorum. 1'se bana umduğumu asla vermiyor, ekran karıncalanıyor. Yeşil bi pencere çıkıyor içinde yazılar var, skipping channel vs diyor (ki gördüğünüz gibi o yazıları uyduramıyorum bile) ulan hayatta çıkamıyorum ben o işin içinden. Bi süre sonra bütün kumandaların renkli olan bütün tuşlarına basmış bir insan olarak hala Kanal D'nin incisi Akasya Durağı'nın reklamına rastlamamış olmam, teknolojik yeterliliğim açısından üzücü fakat bir yandan da zaten yıpranmış olan sinirlerimi daha çok germemesi açısından sevindirici. Ne demişler, herşeyin bişeyi var? Dimi?

Gerçi sonrasında her zaman mucizevi bir şekilde bbc çıkıyor karşıma. wel hellööööy diyen İngiliz kadınlar. Muhtemelen safariye çıkmışlar ve "saç en emeyzing eksperiyıns."lar havada uçuşuyor. Aslanlara hayy siviiitiy derlerken kanalı değiştiriyorum, MTV olsun, Digitürk'ün film kanalları olsun bi bakınıyorum. NTV, CNBC falan. Takılıyorum. Kanal D, ATV. Hayat o saatten sonra bana güzel.

Demem odur ki; ben kumandaların ortasındaki P (yukarı-aşağı) ve V (sağ-sol) tuşlarına tapıyorum ve insanlara da o V (sağ-sol) ve P (aşağı-yukarı) tuşlarından takmak istiyorum.

Beğenmediklerimi zaplayıp, bas bas bağıranlar için de sol V'yi köklerdim o vakit. Sonra da arkamı dönüp güzel güzel uyurdum, fena fikir değil bence..

4 Ağustos 2011 Perşembe

yüksek kule.

Polis akademisi izlerdik biz kardeşimle küçükken. Takılberi, Haythavır ve Mahoni idiler o insanlar bizim için. Haythavır'ın insana güven veren, yolda kalsam Haythavır yüzde yüz gelir ve beni aileme teslim eder dedirten bir havası vardı. İsminiyse bildiğim hiçbir İngilizce kelimeye oturtamazdım. Haythower fln mı acaba? derdim. Yıllar sonra bugün öğrendim. Üzdün beni Hightower.

Ben daha Barış Manço'yla 7'den 77'ye programına asla katılamayacağım fikrine bile alışamamıştım oysa ki. Oraya katılıp Barış Manço'dan şarkı söylemeyenlere hep sinirlenirdim, "ben gidince hepsini ezbere söylicem ve Barış Manço en çok onu sevdiğimi anlıcak, başka şarkıcıların şarkısı söylenmez orda ayıp, üzülüyodur ama belli etmiyodur bence!" derdim.

Garip hisler içerisindeyim sanırım.

*P.S: Bütün bunların üzerine, Teoman da müziği bırakıyormuş çünkü ergenliğe girmiş. Kapıyı çarpıp yazı yazmış. Ok kib bye Teoman.